Hareket etmenin geleceği nedir? Daha hızlı uçaklar mı? Bitkilerle kaplı araçlar mı? Herkes için uçuk hızlar mı? Hareketlilik çok kapsamlı bir tabir ve çok kapsamlı öngörüler de içeriyor. Tabi ki bu öngörülerin en renklileri de internetten geliyor: örneğin Silikon Vadisi’nde şekillenen devasa elektronik projeleri ile trafik yapay zekanın, ağ bağlantısının ve gelişmiş veri işleme tekniklerinin sayesinde daha verimli akacak. Daha önceki bağlantısız sektörler gibi, bunlar da trafik piyasasına girmek istiyorlar. Yani modern gereçler ile bu sistemi değiştirmek istiyorlar. Bu kategoriye araç ve pil şirketleri de giriyor, Tesla, Google ve Uber gibi. Bu şirketler için, hareketlilik bir soyut veri problemi ve bu sorun bilgisayarın işlem gücü ve yeni tasarlanmış donanımlarla gerçek dünyada çözülebilir.
Araçlardaki ekipmanın ve petrol pompalarındaki güçlü parçaların başında ve bu mantığın sonunda olması onları rahatsız etmiyor: bu firmalar için hareketliliğin gereçleri hakkında çalışmak yeni bir dünya üzerinde çalışmak anlamında. Silikon Vadisi’nin en büyük rüyası…
Özellikle de rüyaları oldukça iyi finanse edildiği için istedikleri dünyayı oluşturmak/satın almak için yeterince parası var. Elon Musk gibi birinin uzaya roket gönderebilirken süper pnömatik bir tüpe (Hyperloop), ki bunun gerekliliğini sadece onun reklamcıları anlayabilmiş, inanmasını açıklamanın başka bir yolu yok.
Diğer teknolojik yaklaşım kısmen ilerliyor ve mevcut teknolojinin kapsamını geliştiriyor. Bu Silikon Vadisi’nin büyük fantezilerine parası yetmeyenlerin izlediği yol. Bunlar için, hareketlilik çizgisel gelişmenin tasarım dahilerince hızlandırılmış bir işlemi, adeta gelecek çağının ötesindeki gelişmelerle sonsuza uzanan bir çizgiymişçesine. Eğer gelecek bu şekilde olsaydı, buna katılan çok fazla teknoloji firması olmazdı.
Geleceğin buna benzer olacağına çok da inanmamak lazım. Bu düşünceler genel olarak internet, veri ve araba şirketlerinin gelecek hayalinden ibaret: aksiyonun merkezinde onların olduğu bir gelecek. Onların en sıra dışı fikirleri sonuçta zenginlerin oyuncağı olacak. Gerçek hareketlilik başka bir olgu: kitlelerin hareketinden bahsediyoruz.
Hareketi kim yönetiyor?
Robert Follmer 20 yıldır Almanya’da toplu taşımadan bahsediyor. İnfas Uygulamalı Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Trafik Departmanı’nın başındaki kişi olarak 135.000 kişi ile gündelik ulaşım yöntemlerine ilişkin bir anket yapmış. Sonuçlar Alman Federal Ulaştırma ve Dijital Altyapı Bakanlığı’na “Almanya’da hareketlilik” adlı rapor altında sunulmuş.
Onun bu konuyla aşırı derecede ilgili olduğunu akılda tutarak şunu eklemeliyiz, Follmer’in “hareketlilik” tanımı oldukça geniş: insanların sosyal olarak aktif olduğu her şey. “Dışarıda olmak bir insanı tanımlar.”
Raporunda tespit ettiği çarpıcı bir husus da şu: seyahat seçenekleri değişse de, hareketliliğe olan ihtiyaç yıllar içinde değişmiyor. “Bu neredeyse antropolojik bir sabit: insanlar günde ortalama 90 dakika seyahat ediyor ve 3.5 faklı yöntem kullanıyorlar.” Bu numarada, yeni teknolojiler ve maliyetler pek değişmiyor: “Eğer belli bir teknoloji sayesinde zamandan tasarruf ediyorsanız, bu zamanı hareketli olmak için başka şekilde değerlendirebilirsiniz.”
Aslında değişen, seyahat için kullanılan farklı gereçlerin ulaşılabilirliği. Özellikle şehirlerde, kişi hem kendi gereçlerini hem de bir çok kamusal ve ekonomik seyahat araçlarını kullanabilir. Fakat Follmer bizi bu çeşitliliğin etkisinin değerini bilmemiz konusunda uyarıyor: “Biz rutinine bağlı canlılarız. Biz bir hareketlilik planı edindikten sonra ve nereye hangi ulaşım gereciyle nasıl gideceğimizi belirledikten sonra, bunun hakkında bir daha düşünmeyiz.”
Patlayan pazar
Follmer herşeye çözüm bulacak bir seyahatte değişiklik planına inanmıyor. “Teknolojik yaklaşımlar soruna çözüm gibi gösteriliyor,” diyor uzmanımız. “Fakat otomobillere bağlı trafik hem yerel hem global bazda büyüyor. Türkiye’de 21 milyondan fazla araba var ve araba endüstrisi global olarak da büyüyor. Durum gittikçe kötüleşiyor. Sağlık ve çevre üzerine tartışmalar, özellikle şu an sadece yan sonuçlar olarak gördüğümüz hususlar, yeterince iyi değerlendirilmiyor. Türkiye’yi bir kenara koyarsak Almanya gibi şöförleri ve arabalarıyla ünlü bir ülkede bile daha iyi bir hayat kalitesi için hala ciddi bir seviye var: “İnsanlara günde üç kere çalışan bir otobüsü veya bisiklete binmeyi tercih etmelerini anlatmak zorlaşıyor. Alman kalkınma programı bazı hususları sabitledi ve bunları aşmak zor olacak.”
Teknik çözümler kısa süreli bir rahatlama da getirmiyor: şehirlerde araç paylaşımı veya merkezine araç girmeyen şehirler çok ama çok az. Gerçek şu: “Bize araçların cazipliğini lanetlemeyen fakat tüm dünya için daha ekolojik bir çözüm lazım. Ve buna varana değin çok şey eksik,” diyor Follmer. Bu nedenle de gelecekle ilgili başka bir şey eklemiyor. “Dünyada hareketlilik manasında neler olduğunu değerlendirebilmek çok ama çok zor. Hem de on yıllık bir çerçeve içinde dahi.”
Basit bir çözüm
Çevrenin korunması mevzusu, şüphesiz, hareketliliğin geleceği için Avrupa’nın küçük şehirlerinden ziyade Asya ve Afrika’nın mega metropollerinde çok önemli olacak. Araba ve teknoloji sağlayıcıları bu soruna hep aynı üçlü ile çözüm arıyorlar: elektro hareketlilik, araba/araç paylaşımı ve otonom sürüş. Elektrikli araçlar sayesinde, arabalar sağlığı ve çevreyi yerel seviyede çok daha az etkiliyor. Otonom (kendini süren) araçlar ise seyahati daha efektif hale getiriyor. Araba/araç paylaşımı ise araba sahibi olmadan seyahat edebilmeyi sağlıyor.
Fakat bunların hepsi hareketliliği arabaların etrafında kuruyor. Sadece arabanın ve teknoloji üreticilerin fonksiyonu azıcık değişti: onlar artık basit bir üreticiden hareketlilik üreticilerine dönüştüler. Araba üreticileri bu nedenle DriveNow ve Uber gibi araba/araç paylaşımı şirketlerine yatırım yapıyorlar ve belediyelerle işbirliği yapıp araç “kiralamayı” teşvik ediyorlar. Onlara göre bu şekilde araç içinde ücretli içerik sunarak para kazanabilecekler. “Araç sahipleri araçlarında günde 50 dakika geçiriyor. Bu süreyi paraya çevirmek ekonomide ciddi bir potansiyele sahip” diyor Alman Parlamentosu’nun raporu.
Fakat bu konseptleri teknolojik yapılarından arındırırsanız, hepsinde aynı mesajı göreceksiniz: daha çok araba! Bu da çözümle sorunu karıştırmak derken anlatmak istediğimiz. Daha çok teknoloji, teknolojinin yarattığı sorunları anlamak için gerekli mi?
İki teker üzerinde bir çözüm
Bisiklet şehirde en efektif seyahat aracı. Teknoloji açısından ise bisikletler sıkıcı bulunuyor ve bir çok hareketlik konseptinde yanda süs niteliğinde yer buluyor. Bisikletler aslında yük ve insan taşıma için elektrikli donanım veya koruyucu kasalarla uygun fiyata tasarlanabilir ve küresel olarak en yaygın seyahat aracı yapılabilir. Daha hassas ve karmaşık elektrikli arabalar ve ağını yapmaktansa, rahat ve araba ile değiştirilebilecek elektrikli bisikletler yapılabilir.
AB yönetmeliğinde öngörüldüğü gibi 2050’de Avrupa şehirleri emisyonsuz olacaksa, Alman Uzay Araştırmaları (DLR) araştırmasına göre, elektrikle çalışan 2,3 ve 4 tekerli araçlara yönelinmeli, bu araçlarda “fuel cell” adı verilen bir tür akü enerji sağlayacak. Bu nedenledir ki bisiklet daha yeşil bir hareketlilik için çok daha önemli olacak ve şirketlerin süsünden fazlası olmak zorunda kalacak. Eğer sıkıcı bulunmaktan vazgeçilirse, aslında uyarlanabilir ve akıllı bir nesne olduğu anlaşılabilir.
Ayrıca hala renkli teknolojik fantezilere, uçan kediler ve nakliye amaçlı videolu dronlar gibi, yer de var. Yani hareketliliğin geleceği renkli gözüküyor. Bugünün otobüs-araba-tren-uçak tek tipliliğinden daha renkli.